GönderenKonu:  (Okunma sayısı defa)

Aprahamcan

  • Forum Üyesi
  • İleti: 50
  • Üyelik Tarihi:
JOHN HOPKINS HASTANESİ'NDEN
Tarih : 30-03-2012 Saat : 16:04

1) Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir.
2) Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir.
3) Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur. 
4) Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine bağlı olabilir. 
5) Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir. 
6) Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.
7) Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve organları da yakar, yaralar ve zarar verir. 
8) Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına yol açmaz. 
9) Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer. 
10) Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir. 
11) Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır. 
KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:
a- Şeker kanser besleyicidir. Şekeri kesilerek kanser hücrelerinin önemli bir gıdası kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam ile yapılırlar. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı veya molastır, ama az miktarda alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur. 
b- Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden olur. Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek kanser hücreleri aç bırakılabilir. 
c- Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve sığır eti veya domuz eti yerine bol balık ve az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur. 
d- %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, taze sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin veya suyunu için ve günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40o C'de yok olurlar. 
e- Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu yerine arıtılmış veya filtrelenmiş su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır. 
12) Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister. Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine neden olur. 
13) Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmelerini sağlar. 
14) Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen veya ihtiyaç olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir. 
15) Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, affetmezlik ve acı bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar. Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin. 
16)Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük egzersizler ve derin nefes alma hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir yöntemdir. 
JOHN HOPKINS HASTANESİ'NDEN KANSER GÜNCELLEMESİ
1) Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız.
2) Dondurucuya su şişesi koymayınız. 
3) Mikro dalga fırınına plastik ambalaj koymayınız. 
4) John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadı r. Dioksin kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır. Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur. 
Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı. Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalgaya koyarak ısıtma ve pişirmenin ne kadar vahim sonuçlara sebebiyet verdiğini anlattı.


Aprahamcan

  • Forum Üyesi
  • İleti: 50
  • Üyelik Tarihi:
Hormonlar
Tarih : 28-04-2012 Saat : 22:00

 Mevsim değişikliklerinde hormonlara dikkat

-Baharın gelmesiyle birlikte mevsimsel sendromlara karşı hazırlıklı olun

            Baharın gelmesiyle insan metabolizması bu süreçte farklı sendromlarla karşılaşır. Bu yıl geçmiş yıllara göre çetin gecen kışın ardından yavaş yavaş havaların ısınması ile bir çok insanda; 

bahar nezlesi, 
saç dökülmesi, 
ağız ülseri, 
eklem ağrıları, 
romatizma, 
astım, 
boğaz ağrıları, 
kalp, 
hipertansiyon, 
denge kaybı, 
ruhsal sıkıntılar, 
mide şikayetleri, 
baş ağrıları, 
böbrek ve mesane gibi hastalıklar ciddi şekilde etkilenebilir. 

            Bu sendromlar her mevsim geçişinde görülebilir. İlkbahar da ise bu sendromlar, havadaki elektrik ve nem oranın artmasından, günlerin uzamasından gibi nedenlerden kaynaklanır, hormonları olumsuz yönde etkiler ve yukarıda saydığımız hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir.

-Bu hastalıkları vücudumuzdan uzak tutmak için, daha sağlıklı ve dengeli beslenmeliyiz. 

-Günlük sıvı tüketimi yani suyun önemini unutmamalıyız. 
-Günlük üç ana öğünleri hafif ama besleyici gıdaların yanında ara öğün olarak ek gıda takviyelerini almalıyız. 
-Protein, meyve ve vitaminleri ara öğünde almalıyız. 
-Ve öğünleri alırken düzenli bir şekilde almalıyız. 
-Yani her gün sabah, öğlen ve akşam yemeklerini saatinde yemeli ve ara öğünleri de yemeklerden en az 2 saat sonra yemeliyiz. 

süt ürünleri, 
yoğurt, 
yumurta sarısı, 
et, 
balık, 
havuç, 
hurma, 
buğday, 
mısır, 
pirinç, 
yulaf, 
patates, 
bezelye, 
brokoli gibi önemli besin değeri yüksek gıdalardan mutlaka tüketmeliyiz.

-Ve bununla beraber bu sendromlardan en az seviyede etkilenmek için doğada bulunan şifalı bitkilerden mutlaka almalıyız. 

ekinezya, 
andız pekmezi, 
ginseng, 
ginko, 
keten tohumu, 
hibisküs, kuşburnu, 
kantaron, 
Afrika sardunyası, 
propolis, 
zencefil, 
siyah üzüm çekirdeği, 
arı sütü, 
melisa, 
reishi mantarı, 
kudret narı, 
tarçın, 
ada çayı, 
ebegümeci, 
ıhlamur, 
sırım, 
hodan ve pancar vs. gibi bitkiler olabilir.

"Ancak bu bitkileri alırken mutlaka bir uzmana danışıp öyle almalıyız. 
Bilinçsiz şekilde alındığı takdirde daha farklı sorunlara neden olabilir!"

 


Aprahamcan

  • Forum Üyesi
  • İleti: 50
  • Üyelik Tarihi:
Kanseri Yok Edelim
Tarih : 22-08-2012 Saat : 11:43

Alkali beslenin kanseri yenin!
Evet, çok iddialı bir giriş olduğunun farkındayım; 
ancak Çinlilerin her zaman dediği gibi, en karmaşık sorunların çözümleri en basit olandır.

Kanser kesinlikle bir hastalık değildir. Kanser bir uyarı sistemidir. 
Şimdiye kadarki yaşantımızı gözden geçirmemiz gereken bir uyarı sistemi.
Beslenmemizi, iş hayatımızı, aile yaşantımızı, kendimize ve insanlara karşı davranışlarımızı, 
stresimizi ve pek çok faktörü düzeltip yoluna koymamız için önümüze konulmuş bir fırsattır aslında. 
Kanserin nedenlerinden yüzde seksen beşini stres oluşturur; beslenme sadece yüzde on dört içindedir.

Kanser asidik sıvıdır (mantar). 
Hücrelerin içerisine yerleşip belirli bir bölgede toplandığında kendisini mantar hastalığı şeklinde gösterir. 
Kanser, diyabet, MS, arterit, akne, egzama ve diğer bütün hastalıklar ASİDOZDAN KAYNAKLANIR. 
ALKALİ HALE GELDİĞİNİZDE HASTALIKLARINIZIN HEPSİNDEN (% 99) KURTULURSUNUZ!


Vücuttaki asidik oluşumu
Vücudumuzdaki bütün canlı hücreler atık üretirler. 
Tüm besinler hücrelere vücudumuzdaki sıvılar yardımıyla taşınırlar ve oksijen ile yanarak enerji haline dönüşürler. 
Yediğimiz ne olursa olsun bir atık ortaya çıkar. Bu atıklar idrar ve ter yoluyla atılır. 
Atıklar temel olarak asidiktir. 
Bunun sonucunda idrarımız düşük bir pH dengesine sahip olur. 
Bahsi geçen atıkların hepsini vücudun atması mümkün değildir. 
Yaşam ve beslenme tarzı, besin türleri ve tüm çevresel koşullar bu atıkların oluşumunu hızlandırır.

Atılamayan asidik atıklara ne olur?
Bu atıklar katılaşmış atıklara dönüşürler, 
örneğin; kolesterol, yağ asidi, böbrek taşı v.b gibi ve 
bilemeyeceğimiz başka bir şekilde vücudun içinde herhangi bir yerde birikip yerleşirler. 
Vücuttan atılamayan ve biriken bu asidik atıkların toplanması yaşlanma sürecini hızlandırır. 
Alkali besinler ve su, asidik atıkların atılmasını kolaylaştırarak vücudumuza yardımcı olur.

İnsan vücudu mükemmel bir mekanizmadır. 
Gittikçe artan asidin yaşamsal organlarımıza hasar vermesini engellemek üzere 
vücudumuz savunma mekanizmaları

nı düzenlemeye başlar.
Asidin yağ hücreleri içinde depolandığı bilinmektedir. 
Bütün bunlara rağmen asit herhangi bir organla temas edecek olursa,
dokuyu içinden çürütebileceği bir delik açma şansı da bulur. 
Bu durum hücrenin mutasyona uğramasına neden olabilir. 
Bu asidik ortamda oksijen seviyesi düşer ve kalsiyum tüketilmeye başlar.
Bu nedenle savunma mekanizması olarak, 
vücudunuz gerçekte sizi aşırı asidiklikten korumak üzere şişmanlatır/yağlandırır. 

Asitlerin toparlanıp paketlendiği tüm bu yağ hücreleri ve selüloit birikimleri
yaşamsal organlardan güvenli uzaklıkta tutulmaya çalışılır. 
Bu açıdan şişmanlık yaşamsal organlarınızı zarar görmekten koruyabilir.
Birçok insan artık kendisini hiç iyi hissetmiyor. 
Birçokları da kendilerini soğuk algınlıkları veya çevredeki herhangi bir mikroptan çok daha kolay etkilenir halde buluyorlar. 
Bundan daha ciddi olan ise lupus, romatoit arterit, multipl skleroz, kronik yorgunluk sendromu 
ve fibromiyalji sendromu gibi bağışıklık sistemi rahatsızlıklarındaki artışlardır.
Özellikle de genç yaşlarda…


Kronik hastalıkların iyileşmeye başlaması sadece ve sadece
kanımızda mevcut olan pH değerleri normale yakın olursa gerçekleşiyor!
Tümden iyileşme ise 
kan değerlerinin alkali pH değerlerine sahip olmasıyla gerçekleşiyor. 

Bu sonuçlar hastalıkla mücadele eden, iyileşmekte olan 
ya da sadece
daha iyi ve daha sağlıklı hissetmek isteyen herkes için geçerlidir.
İnsan kanındaki değerler çok dar bir pH skalasında (7,3) yer alır.
Bu değerlerin altında ya da “fazla üzerinde” yer almak hastalıklara davetiye çıkarır.
pH raydan çıkarsa yapıcı enzimler yıkıcı olmaya başlar.
Hücrelere yeteri kadar oksijen taşınamaz.
Hastalıklar ve kanser kapıya dayanır.

Alkali-Asit dengesinin bozulması:

Vücudun mineral ve diğer besinleri alma kapasitesini düşürür

Hücrelerdeki enerji üretimini olumsuz etkiler

Hasarlı hücrelerin onarılma yeteneğini düşürür

Vücudun detoks yeteneğini azaltır

Vücudu bitkin ve hastalıklara açık hale getirir

Asit ne yapar?

Atardamarların yüzeylerini erozyona uğratıp kardiyovasküler yapıları zayıflatır.

Serbest radikallerin ortalığa saçılmasına neden olur, yaşlanmayı hızlandırır.

Kilo almaya, diabete ve obezliğe neden olur.

Kollestrol plakaların oluşmasına neden olur.

Kan basıncını bozar, düzensizleştirir.

Kritik lipid ve yağ asidi metabolizmasını bozar, karıştırır.

Hücrelere dağıtılan oksijen miktarında azalmaya neden olur.

Asit hangi hastalıklara yol açar?

Kardiyovasküler damar setliği, kalp krizi, yüksek kan basıncı

Obezite

MS, MD, ALS

Karaciğer, böbrek sorunları

Bunama

Bağışıklık sistemi yetersizlikleri

Osteoporoz

Erken yaşlanma

Erkeklerde prostat problemleri

Yüksek asit oluşturan duygu ve düşünceler

Öfke
Kıskançlık
Stres
Korku ve endişe
Şüphe, kaygı, sinir
Acı, keder
Uykusuzluk, aşırı yorgunluk
Aşırı hırs
Akciğerden nefes almak
Hareketsizlik
Huzursuzluk
Düşmanlık, kin, nefret
Umutsuzluk
Yalnızlık duygusu
Her türlü olumsuz düşünce

Yüksek Alkali Oluşturan Duygu ve Düşünceler

Kahkaha
Huzur
Güven, sadakat, şükran
Neşe, sevinç
Meditasyon
Diyaframdan nefes alma
Dostluk, arkadaşlık, kabul görme
Egzersiz
Affetme
İbadet, dua
Doğayla münasebet
Umut
Sevdiğin şeyleri yapmak, şimdiyi yaşamak
Tensel zevk
Her türlü olumlu düşünce

Alkali diyet nedir?
Sağlıklı beslenme sonucu vücudun pH dengesi 7,36 ila 7,44 arasında alkali seviyesinde yer alır. 
Asit oluşumuna neden olan gıdalarla beslenme sonucu bu denge bozulur 
ve vücut tekrar denge sağlayacağım derken 
hayati önem taşıyan bazı minerallerin (potasyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum) kaybı meydana gelir. 

Bu dengesizlik asidoza (asidik pH seviyesi) yol açar ve asidoz da ölümle sonuçlanabilecek pek çok hastalığa neden olur.

Yediğimiz yemeklerin pek çoğu (hazır gıdalar, fastfood vs) asidoza neden olacak kadar fazla asit içerir. 
Bunlar pH dengesini bozup kronik hastalıklara davetiye çıkarır.

Alkali beslenme, yüksek protein, yüksek yağ ve düşük karbonhidrat diyetlerinin tam tersidir. 
Diyetin nerdeyse yüzde sekseni alkali besin tüketimine ve 
yüzde yirmisi de, pH dengesini kuracak kadar asitli besin yemeye dayanır.

Meyvelerin çoğu alkali besinlerdir. 
Kalsiyum, magnezyum ve potasyum bol miktarda yeşil sebzelerde bulunur.
Alkali diyetin en önemli faktörü düzenli ama alkali su tüketimidir.

Organlarımız çoğu, özellikle de böbrekler düzgün bir pH için önemli rol oynar. 
Bunun için ise doğru besinlere ihtiyaç duyarlar. 
Asit fazlalaştığı zaman, vücut dışarıdan alkali takviyesiyle bunu dengelemek ister. 
Alkali zaten kanda bulunan bir maddedir ancak pH seviyesindeki karmaşaya kan çok fazla tolerans gösteremez, 
o yüzden alkalinin alınacağı kaynak kan olamaz. 
En iyi alkali kaynakları iç organlar ve dokulardır. 
Bunlar yeterli pH seviyesine gelebilmek için gerekli toleransı gösterirler.

Lakin iç organlardan ödünç alınan alkalinin bir an önce telafi edilmesi gereklidir ki 
fazla olan asidi vücuttan atabilelim. 
Eğer alkali ağırlıklı sağlıklı bir diyetiniz varsa bu sorun değildir; 
ama pek çoğumuz asidoza neden olacak kadar sağlıksız besleniyoruz.
Eğer telafi edilemez ve alkali dengesi sağlanamaz ise vücut pek çok hastalığa karşı savunmasız kalır.


Alkali beslenme ipuçları:

Tercihen organik olmak üzere bol bol sebze ve meyve yiyin. Kereviz sapı, brokoli, dolmalık kırmızı biber, avokado, salatalık, marul, ıspanak en fazla alkali içeren sebzelerdir.
Ara öğünlerde kendinize şekersiz limonata yapın.
Alkalin iyonize edilmiş su için. Günde en az iki litre.
Kırmızı et yerine beyaz et ya da balık tercih edin.
Zeytinyağı kullanın.
Alkali yönünden zengin besinler yiyin.
Fastfood’dan, işlenmiş gıdalardan, GDO’lu gıdalardan, hazır meyve sularından, asit oluşumuna neden olan gıdalardan kaçının.

 

 



Aprahamcan

  • Forum Üyesi
  • İleti: 50
  • Üyelik Tarihi:
B12
Tarih : 22-08-2012 Saat : 11:45

Kanserin Ölümü ve Vitamin B17

Buğday çimi ekin... Buğday şırası için.

Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya`da içtikleri Buğday şırası geliyor. Klasik tedavi yöntemlerini reddeden tüm doktorların ortak iddiası, buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi. Pakistan`daki Hunzakut Prensliği`nde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar.

Türkiye`de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.
Ödemiş`le Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ`ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Doktor İlhami Güneral ile sohbetimiz sürüyor. Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir.

Buğday müthiş bir kanser ilacıdır. Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır. Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir. Taze olarak kullanılan Buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunmaktadır.
Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir.
Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi doğanın en güçlü anti kanseri olan `laetril` içermektedir.

Izgara etler ve füme besinlerin kanserojen maddeler taşıdığı kanıtlanmıştır. (Japon Bilim Adamı Nagivara)
Japon Bilim Adamı Nagivara, taze buğday çiminde bu maddeyi etkisiz hale getiren enzimler ve amino asitler bulmuştur.

- Buğday çimini evde üretebilir miyiz?
- Evde de üretilebilir, küçük bir saksıda bile üretilebilir ve olduğu gibi yenebilir, evde üretemeyenlere tavsiyemiz ise buğday şırası üretmeleri...
- Buğday şırasını herkes üretebilir mi?
- Evet herkes üretebilir.

İsterseniz tarif edelim.
Bir bardak aşurelik buğday, önce tertemiz yıkanarak bir litrelik cam kavanoza konur.
Üzerine 3 bardak su -klorlu olmamak şartıyla- ilave edilir.
Kavanozun ağzı bir tülbentle kapatılarak serin bir yerde 24 saat bekletilir.
Bu ilk su kullanılmaz, dökülür.
Kavanoza yeniden 3 bardak su ilave edilir.
24 saat bekletildikten sonra oluşan yarı gazozlu su içilmek üzere bir kaba aktarılır.

Böylece bir bardak aşurelik buğdaydan kış aylarında günde 5 kez, yazın ise günde 3 kez şıra alınır. Buğday şırasının lezzeti bazılarına itici gelebilir. O takdirde her şıra bardağına bir C vitamini tableti eklenirse, nefis bir içecek ortaya çıkar.
- Az önce sözünü ettiğimiz `laetril` buğday çiminden başka nelerde bulunur? Çünkü anlaşılıyor ki, `laetril` kanserin tedavisinde en etkin maddelerden biri...
Elmanın çekirdeğini de yiyin!
- Evet, Türkiye`de en kolay laetril`e ulaşabileceğimiz yer acı badem ve kayısı çekirdeğidir.

Ayrıca laetril elma çekirdeğinde de vardır. Elmanın çekirdeği yenilirse çok da iyi olur. Amerika`daki ilaç sanayinin maşaları bu `laetril` adlı ilacı yasaklatmayı başarmışlardır ama Meksika`da satılan `laetril` bu ülkeden alınıp kaçak olarak ABD`ye sokulmaktadır.
Laetril, vitamin ve minerallerle verildiğinde çok daha iyi sonuçlar alınmaktadır. `Kanserin Ölümü` adlı kitabında Manner, laetril ile yüzde 90 başarı kazandığını söylemişti.
- Acı badem ve kayısı çekirdeği de laetril içeriyor öyle mi?
- Evet öyle. Türkiye`de acı badem ve kayısı çekirdeğinin sıkça tüketildiği yerlerde resmi bir istatistik yok ama kanser vakalarının az olduğuna inanılıyor. Resmi istatistik yapılan bir ülke var...
Pakistan`a komşu küçük bir prenslik olan Hunzakut`ta şimdiye kadar hiç kanser olayına rastlanmadı.
Hanzakut`un özelliği temel besinleri kayısı ve kayısı çekirdeği...

- Dünyada bugün kullanılmakta olan kemoterapi ve radyoterapi bağışıklık sistemini bozduğunu iddia ediyorsunuz alternatif tedavilerin bir sıralamasını yapsak en öne hangisini koyarsınız?
- Önceliği bağışıklık sistemini güçlendiren tedavilere veririm, daha sonra biyolojik tedaviler ve bitkisel tedaviler gelir.
Bağışıklık sistemi konusunda Alman doktor Issel`in tüm beden tedavisi bugün bu ülkedeki 60/70 klinikte başarı ile uygulanmaktadır.

Başarılı bir yöntem: Tüm beden tedavisi

- Tüm beden tedavisi nedir?
- Joseph Issel de bizim gibi kanseri lokal bir hastalık olarak değil, tüm vücudu ilgilendiren sistemik bir hastalık olarak ele alıyordu.
Ona göre vücutta sürekli olarak kanser hücreleri ürüyor fakat sağlıklı bir bağışıklık sistemi bu hücreleri hemen tahrip ediyordu. Issel`in bir diğer tedavi yöntemide, ayda bir olmak üzere, özel olarak muamele görmüş bir kolibasil aşısı olan Pyrifer ile ateş şoku tedavisi idi. Bu yöntemle hastadan bir miktar kan alınıyor, bunu ozon oksijen birleşim ile karıştırarak yeniden hastanın damarından enjekte ediyordu. Binlerce kanser hastası bu yöntemle iyileşmişti. Eski Sovyetler`de, şimdiki Rusya`da bu yöntem halen kullanılıyor.


Aprahamcan

  • Forum Üyesi
  • İleti: 50
  • Üyelik Tarihi:
Ruh
Tarih : 22-10-2012 Saat : 00:29

Hastalık mikrop işi sayılmaz . Hastalık mikrobu davet eden bir zeminle başlar. Bizatihi bir mikrop, bu zemini bulmadıkça üreyemez. Üreyemedikçe de, büyüyüp vücuda yayılamaz. Münferit, kendi başına yabancı bir varlık olarak vücudun bir köşesinde sürünür gider ve yok olur; daha doğrusu, sağlam hücreler tarafından massedilir, yenir ve faydalı gayelere hizmet eden bir unsur olur. Hastalığın zemini haz

ır ise, istediğiniz kadar ilaç ve tedavi görün, mikrop vücuda yayılacaktır ve ergeç tesirini gösterecektir. Önce, zemini yok etmelisiniz. Mikropları öldüren ilaçlar, zemine tesir edemez. Kainatta sonsuz mikrop kaynakları vardır. Yine bir gün onların istilasına uğrarsınız. Onları defetmek, zemini düzeltmekle, dimağı ve ruhu temizlemekle mümkündür. Dimağ, Yaratan'dan aldığı güçle sakat ve rahatsız zemini düzeltir, takviye eder, ona kuvvet ve kudret aşılar. Bu kuvvet ve 'kudret, kendine gelen mikropları absorbe eder, onu kendinden uzaklaştırır, yeter derecede uzak mesafede tutar.

Mikroplar içinde yaşayan insanların bağışıklık kazanması dediğiniz durumun mekanizması budur. Yoksa, hücrelerin mikroplara alışması bahis konusu olamaz. Mücadele gücü, hücrede vardır. Hücre, iç yapısı itibariyle müstakil bir varlıktır. Ruhu, şahsiyeti ve müstakil bir yaşantısı olan bir varlıktır. Bu varlık yaşamalıdır; tabii ömrünü sürmelidir. Bu tabbi ömrü sürerken, onu koruyacak olan, idareci, yüksek seviyedeki ruhunuzdur. Ruhunuz, binlerce kainata hükmetmektedir. Hücreler, birer canlı varlık olmaları hasebiyle, birer ruh sahibidirler. Onların bu ruhu, idareci ruhun emri altındadır. Onlar, idareci ruhun otoritesine mutlak surette itaatkardırlar. Onları isyana sevk etmek hastalık yolunu açmak demektir. İsyan ruha ve vücuda zararlı unsurları musallat etmek demektir. İsyan. bu tasallutla başlar. Ruha musallat olan şeytan ve onun yanıltıcı fikirleridir. Vücuda musallat olanlar ise, yine şeytan işi olan içki habaset ve keyif verici diye isimlendirdiğiniz içkiler ve düzensiz gıda topluluklarıdır. Afyon, esrar ve benzerleri vücudun düşmanlarıdırlar. Vücut vasıtasıyla ruha hükmeden habis duygular ve kuvvetler toplamıdır. Sigara, tütün bir hayır değildir, zararı mutlaktır.
Kanseri sadece sigarada aramayın. Kanser, sevgisizliktir. Kanser, intibak güçlüğünden, sevgi mahrumiyetinden doğar. Sevmeyen kimse sorumludur. Kansere sebebiyet veren sevgisizliği doğuranlar sorumludurlar. Öyle ki, onların düşmanca ve habisane düşünceleri, karşı taraftaki insanın vücudunda, sevgisizlik, dolayısıyla da bir kanser hastalığı zemini yaratır. Kanser dediğimiz sevgisizlik, ruhtan vücuda yansıyan bir radyum ışını gibidir. Yakar, tahrip eder, dejenere eder, isyana sevk eder; isyana sevk olunanlar da, başka hücreleri isyana sevk etmek için çılgınca bir ihtirasa kapılırlar. Ve bu vetire, birbiri peşisıra sürekler ve süratli olarak devam eder gider.

Kanser tedavisinde, önce ruhsal tedavi yapınız, zemini .Yok etmek için gayret gösteriniz ki, hastalığa tutulmuş ruh, kendine gelebilsin, kendini küfürlerden kurtarabilsin. Eylemsel hüviyetine kavuşabilsin. Ellerinizi hasta uzvun üzerine koyunuz. Rab'den yardım dileyiniz. O, size kudretini gönderecektir. Kudret, herşeyi temizler, kin, pası yok eder; külleri kaldırır, altındaki ateş pırıl pırıl yanmaya başlar, kömürler de kor olur, o da ısıtır ve vücudu kudretiyle istila eder. Siz, hastayı, kendi ruhu ile iyileştireceksiniz. Sizin fonksiyonunuz budur. Hastayı seveceksiniz.

Hastanın ruhundaki kirleri pasları temizleyeceksiniz. İster hayvan, ister bitki, isterse insan olsun, hasta uzvun iyileşmesi için, evvelemirde ruhu serbestleştirmek, onu yüklerden parazitlerden temizlemek gerekir, Dinamo bozuk iken ve yarı faaliyet gösterirken, hatları düzeltmek, bobinleri yenilemek bir değişiklik sağlar mı? Önce dinamoya, elektiriği sağlayan beyne ve ardındaki ana kaynak olan ruha el atacaksınız. Ruhu terbiye edeceksiniz. Ruhu, hastalık verici karanlıktan kurtaracaksınız. Ruhsal tedavi ile işe başlayınız. Hastanızı, bütün ruhsal samimiyetinizle seviniz. Ellerinizi hasta uzvun üzerinde yarım saat kadar durdurunuz. Hak'tan yardım dileyiniz. Hak size yolunuzu açacaktır. Hak size yardım edecektir. İlaçlar ondan sonra gelir. Hasta, ruhsal tedavi yapılamayacak bir dış şuursuzluk halinde bulunuyorsa, elinizi hastanın alnı üzerine koyunuz. Düşüncelerinizi, eliniz yoluyla 'beynine ve bir yandan da onun ruhuna gönderiniz. Telepati yolunu deneyiniz. Düşüncenizi, onun ruhuna intikal ettiriniz. Bu, başka bir vetiredir. İlaç, bu tedavi yollarından sonra kullanılmalıdır.
Hücre, müstakil bir ruh sahibi olduğuna göre, elinizi hasta uzvun üzerine koyduğunuz zaman, hasta hücrelerin ruhlarını düşününüz ve onlara sevgi gönderiniz. Merhametli olunuz: merhametinizi, elinizin temasıyla hücrenin yapısına ve ruhuna sevk ediniz. Ta ki uyuşuk ruhlar uyansın, düzeni bozulan yapı ve hücre içi çevresi eski düzenine doğru dönüş yapabilsin. Sadece ilaçla tedavi yapılabileceği gibi yanlış bir görüşe saplanmayın.

Kanser, bütün hastalıklardan ayrı bir hastalıktır. Daha doğrusu bir düzensizliktir. Bu düzensizliği, ruhsal tesirlerle iyi bir yola koymadıkça, hücre içi yapıya yapılacak şırınga tesirsiz kalacak ve istediğiniz sonucu vermeyecektir. Hırslar arttıkça kanser artmıştır. Sevgisizlik, kanseri doğuran yegane faktördür. İlahi düzen budur. Sevmeyen sevilmez, Ruh, devamlı sevgi gıdasına muhtaçtır. Sevgiden mahrum kalan ruh, dejenere olmaya başlar. Ölümle de ruhun bu dejenerasyonu birdenbire sona ermez. Bizler o ruhları burada tedavi ederiz. İlahi ışık karartılmıştır. Karartan, ruhun kendisidir. Vücuda hakim olması gereken ruh, kendini vücuda teslim etmiştir. Bu, bilinen bir hakikattir. Bu hakikatler çok söylendi, dinleyen pek az oldu. Dinlemeyenler madde peşinde koştular. Ruhu, madde ile zehirlediler. Mekanizma ters işledi.

Ters işleyen zemberekler, yaylar, çarklar birbirini parçaladı. Oysa ki ruh, emir verecek ve vücudu kendine tabi kılacaktı. Ruh, emri ile, vücudu kendine tabi kıldığı gibi, vücudu çevreleyen maddi çevreyi de kendine benzetecek ve emri altına alacaktı. Fakat tersine bir düzen ile çevredeki maddenin, vücudun hakimiyeti ile sonuçlandı, vucut da ruha hükmetmeye başladı. Ruh, benliğinden, fonksiyonundan uzaklaştı. Maddeyi sevdi. Maddeyi o derece sevdi ki, kendini sevmeyi unuttu, kendisi gibi İlahi lem'aları sevmeyi unuttu. İlahi lem'aların kaynağını sevmeyi ihmal etti. Kapısını, İlahi ışığa, nura kapadı. Bu düzensizlik, ruhu, madde kalıpları içinde hapsetti. Ruh, maddenin esiri oldu. Madde, yapıcı olduğu gibi, yıkıcıdır da. Enerji, şuurla kullanılırsa faydalıdır. Şuursuz 'kullanılan enerji yakar, tahrip eder, kullananı da, kullanılan uzvu da kendine mahkum eder. Bu düzensizlik vermeyenlerde, veremeyenlerde, sevmeyenlerde ve sevemeyenlerde çok görülen bir durumdur. Takdiri İlahi budur. Bunu görüp bilmek, anlamak, hikmet ve sonucunu düşünüp ona göre değerlendirmek gerekir.

Goethe